Ana içeriğe atla

BULUŞMA


Hayat insana zaman içinde ne çok şey öğretiyor. Yani telaşa gerek yokmuş diyorsun. Gençken zamandan önce gitmeye çalışırken gözün çok şey görmek istiyor da gönlün bu hıza yetişemiyor.
Yıllar içinde bu telaşlı koşuşturmaya bünye dayanmıyor ve bir yerde duruyorsun. Durduğun yerden zamanın akıp gidişini seyrediyorsun. Ne demek istiyorum yani ben? Diyorum ki 15 yıl sonra neden buluştuk? Bundan önceki buluşma denememizde neden başarısız olduk?

Bizim dönem İLEF’in gelmiş geçmiş en nevi şahsına münhasır dönemi. Birbirini arayan, soran, birbirine bağlı bir dönem değil anlayacağınız. Aramızda güçlü bir bağ yok. Acaba bu tam da krizde mezun olan sonra da mütemadiyen her dört yılda bir krizle mücadele eden ve bir şekilde ayakta duran bir dönem olmamızdan mı kaynaklanıyor? Ben o nedenle kendi dönemimizi ağır alçakgönüllü, akıllı ilerleyen, piyasanın gizli kahramanları olarak niteliyorum.

Diyorum ki ben artık zamanı gelmişti. Hayatın peşinden koşmayı bıraktığımız bu günlerde birbirimizi arar olmuştuk. Hatta bazılarımız buluşma çağrısı gelene kadar bu arayışın farkında bile değildi. Neyse ki biz 15 yıl sonra mezun olan 90 kişiden 20’sini biraraya toplamayı başardık.
Gazeteci milletinin mazereti bitmez. Kimisi nöbette, kimisi yurtdışında kimisi de düğünde dernekte olan arkadaşlarımızın da kulaklarını çınlattık. Facebook’tan iletişim kurmayı akıl edenler arasında olaya rağbet gösterenler sıcak ve samimi bir buluşmayı, güzel bir geceyi yanlarına anı olarak almayı çoktan haketmişlerdi.

Bu arada buluşmada konuştuklarımız bir yana, buluşma öncesi dönen geyikler de ayrıca eğlenceliydi...Yeni iletişim kanalımız facebookta bir gün şöyle bir çağrı görüldü: İLEF 94’lüler silkinin ve kendinize gelin. Buluşuyoruz... !

-Ne yalan söyleyeyim ilk kendine gelen Semra Durak oldu. Kankim Defne –o zaten hep kendindedir- O’nu Hülya Aydoğan takip etti. Abdullah Karakuş’ta listeye ilk eklenenler arasındaydı. Baktım ilgi var, bu buluşma olabilir, devam dedim.-

Bir sonraki çağrı mekan tarih ve yer belirtiyordu (Ümit Bektaş’ın da katkılarıyla Budak Sokak Beş Numara’da karar kalındı) ve ekliyordu Facebook: Duyan duymayana söylesin atllasın gelsin.... Atlayıp gelmek isteyen Petek Us, Mehmet ŞİMŞEK’in programını bize tercih edince çaresizlikten 'kaça kadar ordasınız ?' diye soruyordu ancak cevap çok acımasızdı: ‘Tamam gelemiyorsun anladık da kimlere haber verebilirsin onu söyle?’ İzmir’den duruma dayanamayan Nazlı Erdem konuya müdahale ediyordu. 'Evet ya kaça kadar ordasınız? Söylesene arkadaşım.' Israrlı sessizlik bozulmuş kendilerine Sinderalla masalı hatırlatılmıştı.

Gece’nin en kayda değer anektodu ise buluşma için İstanbul’dan gelen İkbal Gürpınar’ın randevusuna gayet sadık bir şekilde ve hatta zamanından önce Ruhi Bey’de olmasıydı -kuafördü trafikti derken organizasyon fikrini ateşleyen biri olarak herkesten önce gitmeyi yine başaramadım- kendisine ayrıca teşekkür ediyorum. Çok önemli bir nokta daha var ki mutlaka altını çizmem lazım. Herkesin birbirine karşı coşkusu aynı kalmıştı. Yani bıraktığın yerden devam edebiliyordun. Bu iyi bir şeydi.'Yaaaa hiç değişmemişsin sen yaa! (Kilolar hariç!) Bak bu okulda da hep böyleydi. Ya bi de daktilo hocası vardı beni sınıftan atmıştı hatırlıyor musunuz bi gün'’lü çok cümlelerimiz oldu ki geceye gerçek lezzeti o cümleler veriyordu. Yani paylaşıyorduk. Hiçbirşey değişmemişti. Bir şey değişmemişti derken geçen yıllarda armut topladık gibi bir şey demiyorum. Büyüdük, akıllandık tabii, etrafımızda olup bitenleri doğru tanımlamayı öğrendik. Biz 20 kişiydik o gece ancak tatil sonrası 60 kişiyi hedefleyen daha organize ve daha şenlikli bir gece için söz verip ayrıldık.

Eve dönerken düşündüm. Ne kalmıştı bizden geriye? 15 sene sonra da diyebiliyorum ki yine aynı sevgi, yine aynı samimiyet. Ne güzel. Çok çook güzel.

29.09.2009 Ankara

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SADELİK ÜZERİNE

Leonardo da Vinci, sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir der. Platon önümüzü görmenin formülünü, günlük hayatın mekanizmasını sadeleştirmek olarak sunar. Sadelik…  Tüketim çılgınlığından sıkılanların mutlu olma biçimi ve günlük yaşamda yeni trend. Sade yaşamı benimseyen insanların ortak özelliklerine bakın. Bir ideal uğrunda koşarlar. Kesinlik ve netlik duyguları gelişkindir. İç dünyalarındaki uyumun ölçüsü kendilerindedir. Dünyaya karşı sorumluluk hissederler. Sanatta sadelik ise, tıpkı yaşamdaki sadelik gibi değerli... Özel... Sadelik insanlık tarihi kadar eski. Descartes, “karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanların ortak yanlışıdır” der. Hegel, minimalist yaklaşımı, sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik olarak tanımlar. Kant ise akla hem de saf akla hitap eden ve sadece saf akıl ile haz alınan bir güzellik olarak kabul eder minimalizmi.  Sadelik, 1960’larda modern sanat ve müzikte “minimalizm akımı” olarak değerini bulur. Görsel sanatlar...

FİKRİMİN UZUN İNCE YOLU

İletişim sektörüne gireli 20 yıl oldu. 20 yıla neler neler sığdırmışım. Bugün dönüp bakınca ben bile şaşırıyorum.  TRT’de yapım asistanlığı ile başlayan serüvenim, sektörün farklı alanlarında çalışmama imkan sağlayacak kadar renkli ve zorluydu. Televizyon, gazete ve reklam ajanslarında çalışmak bana muhabirlik, metin yazarlığı, televizyon programcılığı (canlı-cansız her türlüsü), yönetmenlik, yapımcılık, koordinatörlük, ajans yöneticiliği ve son olarak bu koca listeye uluslararası projelerde iletişim uzmanlığı yapma imkanı sundu. Üniversitede iken “ne iş olsa yaparım abi” demeyin diye bize öğüt veren hocalarımıza, sektörde pek kulak asma şansı bulamadım. Sanırım yelpaze biraz mecburiyetten biraz da bu işlere fazlaca kafa yormaktan ve fazlaca gönül vermekten ötürü genişledi de genişledi. Ancak bir yerde bir yanlış vardı. Bu başlıkların her biri ayrı bir uzmanlık alanı değil miydi? Evet. Kesinlikle öyle. Bundan sonraki yolumda işte tüm bu uzmanlıkların dağarcığımda bıraktığı tecrüb...

25+

Moralle devam… 46 yaşındayım. Kendi sektörümde 25. yılım. 25 yılda 4 farklı teknoloji gördüm. Telesine cihazı, 1 inç bantlar, betacamlar, analog sistem ve bu sistemlerden dijital bir dünyaya geçiş. Kurgunun dijital sistemlere taşınması ve son olarak sosyal ağlar, dijital içerikler, akıllı telefonlarla değişen iş ve iş yapma biçimleri ve giderek her şeyin dijital olması. Her fırsatta tekrarlıyorum. Bu işe aşığım. Asla bir konuda “tamam artık her şeyi öğrendim”diyemiyorsunuz. Sanırım işin en sihirli yanı. Burada iki noktayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Günlük, anlık olarak yenilenme ve öğrenme ile kendinize format atacak kadar yenilikçi öğrenme birbirinden farklı şeyler. Biri sizi günceller ama diğeri sizi değiştirir, dönüştürür. Hele bir de benim gibi sürekli yeni bir şeyler öğrenme ve deneyimleme peşinde iseniz yani öğrenmeyi seviyorsanız iletişim sektörüne giren, girmeyi düşünen, yeni girmiş olan ya da umutsuzca bu sektörden bir şey olmaz diyenler size sesleniyorum; “Morale...