
Boğazın sularına attım seni...
Ölümün türlü türlü halleri var… Varmış… Bunu zaman öğretti bana. Önce penceremdeki sardunya sonra masamdaki menekşe öldü. Dedem öldü sonra… Çocukluğum, hatıralarım öldü. Tanıdığım en gerçek ölümdü bu yüzüme vurulan ama hiçbir acı içimdeki hayallerimin ölümü kadar canımı yakmadı. Kalbim taşlaştı sanki… Şarkı söyleyemez, taklit yapamaz oldum… Gülemedim uzun süre… Dudaklarımda dondu heyecanlarım…
Ankara da patlama oldu. Canlı bomba. Nasıl yani… İnsan bile bile ölüme nasıl gidebiliyordu ve dahası başkalarının ölümüne nasıl sebeb olabiliyordu. Ajanslar, patlama olduğu gün canlı yayında tüm vahşeti anında gözler önüne sermişti. Ertesi gün yazılı ve görsel basına görüntü ve fotoğraf yasağı getirildi. ‘Devamı gelebilir’ açıklamaları yapılıyordu. Panik havası azaltılacaktı. Bu açıklama halkın endişesini söndürebilecek miydi? Halk bu rahatlatıcı açıklamanın ardından paniğe kapılmayacak mıydı.? Yani bu açıklamanın ne kadar teskin edici olduğu ortadaydı da çözümü neydi? Sorun neredeydi?
Ankara’da insanlar, tedirgindi… Bense Boğaz’ın güzelliğiyle başbaşaydım…Deniz kokusu büyülemişti beni. Seni düşündüm…
Atmak istedim seni boğazın sularına…Yüzüme rüzgar vuracaktı ve ben her şeyi unutacaktım. Öldürecektim seni. Öldürmek böyle olur diyecektim…Yapamadım.
Keşke O da yapmasaydı… Canlı bomba, onunla birlikte ölüme giden 10 kişi ve onların aileleri… Hepsi ölümle tanışmıştı. Ölümün o soğuk hali ve karanlık rengiyle…
23.05.2007 İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder