Ana içeriğe atla

BAŞKA BİR TÜRKİYE

Kızımı düşündüm. O daha çok küçük. Büyüdüğünü, genç kız olduğunu düşündüm. Yanında ben olmayacaktım. O günleri görmek için çok yaşlıydım. Hayata geç kalmıştım. Ama ben olmasam da benim doğup büyüdüğüm topraklar onu da sevecek, koruyacaktı. Ona bir ana gibi sahip çıkacaktı. Hep böyle bildik. Vatan toprağı uğrunda canını vermeye değecek kadar kıymetli, çocuğunu emanet bırakabilecek kadar güvenli, herkese yetecek kadar bereketli olur biz böyle bildik. Ağrı’nın çok uzağında değil, şehre 5 kilometre uzakta bir okulda çocuklar gördüm. Okul öncesi eğitim sınıfına annesi ile birlikte gelen güleryüzlü çocuklar. Öyle güzeller, öyle güzeller ki. Onların doğallığını uzaklardan gelen yardım kıyafetleri bozuyordu. Minik bedenlerine gore alınmadığı belli bu kıyafetlerin içinden bana yönelen bakışları hiç unutamıyorum. Annemin komşusunu düşündüm. Emine’yi. Anne babasını çocukken kaybetmiş Emine. Üstelik engeli var. Ayakları tutmuyor. Zihinsel engeli var. Emine’nin kimsesi yok. Bir geliri de yok. Onu hiçbir hastane almıyor. Emine yalnız ve ortada. Emine’ye komşular bakıyor. Emine’nin kıyafetleri üzerine olmuyor. Emine yalnız. Emine çaresiz. Emine’yi kime bırakacağız? Hatice Nine’yi düşündüm. Hatice Nine, 85 yaşında. Kocası öleli 7 yıl oluyor. Ondan kalan eski bir toprak evde yalnız yaşıyor Hatice Nine ve okuma yazma bilmiyor. Hatice Nine’ye komşuları bakıyor. İnsaflı olan yardım ediyor, olmayan evinden işe yarar ne varsa alıp götürüyor. Peki Hatice Nine’yi kime emanet edeceğiz? Kıymet. Eşi kazandığı herşeyi kumara yatırınca üç çocukla aç açıkta kalmış Kıymet. Kocası ansızın ortadan kaybolup, aylarca eve gelmemiş, gelince de boşanmak istemiş. Kıymet, dört çocukla kalakalmış. Kıymet’in geliri yok, işi yok, dört çocukla hiçbir yere sığmıyor. Gözleri yaşlı ağlıyor, ağlıyor. Evlere temizliğe gidiyor Kıymet. Çocuklarını okula gönderiyor. Otizm hastası olan oğlu için özel eğitim imkanlarını araştırıyor. Kıymet, çocuklarını aç, açıkta bırakmıyor. Her gün temizlikte canı çıkıyor ama onların eksiklerini sırayla tamamlıyor. Korkuyorum ya Kıymet’e bir şey olursa. Kıymet, sadece kendini güvende hissettiği, mutlu bir ortam arıyor. Yoklukları, çaresizlikleri sadece yüzlerinde çekimser, kaygı dolu ifadeler yaratmış milyonlarca insanımız var. Hiçbiri başkasının malına göz koymamış, hiçbiri harama el uzatmamış, hiçbiri değerlerini satmamış. Bir ayakkabısı olamadığı için kutusunu da bulamamış bu güzel, namuslu insanlar, yetimin hakkını yiyen bir yönetim anlayışına mahkum olmamalı.Vatan, herkese adil bir şekilde kucak açmalı. Vatan, kendini güvende ve mutlu hissettiğin yer olmalı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SOSYAL MESAFE "BİRDENBİRE"

Çin’in Wuhan kentinde ilk Covid-19 vakası açıklandığında hayat normal seyrinde devam ediyordu. Hemen hemen herkesin en az bir sosyal medya hesabı vardı ve her zamanki paylaşımlar yapılıyordu. Çin’de başlayan, dünyayı saran salgın bize sanki hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorduk. Taaki 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk Covid-19 vakası açıklanana kadar.  Hastalığa yakalananların sayısı önce 1, sonra 5, sonra 25, 50 derken kısa sürede 1000’leri buldu. Ve ölümler… 17 Mart’ta ilk ölüm açıklandı. Demek gerçekten bu hastalıktan ölünebiliyordu.   Umre’ye giden Hacılar dendi önce yurtdışına gidip gelen tarifeli uçak seferleri gözden kaçtı ya da yük taşımacılığı yapan uluslararası nakliyat gemileri.  Toplum “duyarlılar” ve “duyarsızlar” olarak ikiye ayrılmıştı sanki. Bir grup işin ciddiyetini hemen kavrayıp tedbirler alıp, korunma çağrılarına uyarken, diğer grup sanki kendine hiç uğramayacakmışcasına umarsız hatta tenkit edildiğinde görevlinin yüzüne tükürecek kadar da cahil olabilmişt...

FİKRİMİN UZUN İNCE YOLU

İletişim sektörüne gireli 20 yıl oldu. 20 yıla neler neler sığdırmışım. Bugün dönüp bakınca ben bile şaşırıyorum.  TRT’de yapım asistanlığı ile başlayan serüvenim, sektörün farklı alanlarında çalışmama imkan sağlayacak kadar renkli ve zorluydu. Televizyon, gazete ve reklam ajanslarında çalışmak bana muhabirlik, metin yazarlığı, televizyon programcılığı (canlı-cansız her türlüsü), yönetmenlik, yapımcılık, koordinatörlük, ajans yöneticiliği ve son olarak bu koca listeye uluslararası projelerde iletişim uzmanlığı yapma imkanı sundu. Üniversitede iken “ne iş olsa yaparım abi” demeyin diye bize öğüt veren hocalarımıza, sektörde pek kulak asma şansı bulamadım. Sanırım yelpaze biraz mecburiyetten biraz da bu işlere fazlaca kafa yormaktan ve fazlaca gönül vermekten ötürü genişledi de genişledi. Ancak bir yerde bir yanlış vardı. Bu başlıkların her biri ayrı bir uzmanlık alanı değil miydi? Evet. Kesinlikle öyle. Bundan sonraki yolumda işte tüm bu uzmanlıkların dağarcığımda bıraktığı tecrüb...

25+

Moralle devam… 46 yaşındayım. Kendi sektörümde 25. yılım. 25 yılda 4 farklı teknoloji gördüm. Telesine cihazı, 1 inç bantlar, betacamlar, analog sistem ve bu sistemlerden dijital bir dünyaya geçiş. Kurgunun dijital sistemlere taşınması ve son olarak sosyal ağlar, dijital içerikler, akıllı telefonlarla değişen iş ve iş yapma biçimleri ve giderek her şeyin dijital olması. Her fırsatta tekrarlıyorum. Bu işe aşığım. Asla bir konuda “tamam artık her şeyi öğrendim”diyemiyorsunuz. Sanırım işin en sihirli yanı. Burada iki noktayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Günlük, anlık olarak yenilenme ve öğrenme ile kendinize format atacak kadar yenilikçi öğrenme birbirinden farklı şeyler. Biri sizi günceller ama diğeri sizi değiştirir, dönüştürür. Hele bir de benim gibi sürekli yeni bir şeyler öğrenme ve deneyimleme peşinde iseniz yani öğrenmeyi seviyorsanız iletişim sektörüne giren, girmeyi düşünen, yeni girmiş olan ya da umutsuzca bu sektörden bir şey olmaz diyenler size sesleniyorum; “Morale...