Ben seni hiç suçladım mı?
Uçurumlardan da derin gözlerine baktım. Defalarca, binlerce diyemedim.
Şaşkındı.
“Evet” dedi. Seni hiç suçladım mı?
Söyledikleri inanmak için fazla iyiydi. “Daha ne söylemeliyim” dedi. “Bana inanman için daha ne yapmalıyım?”
Dahası yoktu...
O’nun bildiği dil buydu. Bu dili ezbere anladığımı sanmam da benim en büyük yanılgım... Aynı dilden konuşuyor ama aynı dili konuşamıyorduk. Hiçbir şey anlamamıştı. Tüm bu yaşananlar çok saçmaydı. Bir insan ancak bu kadar anlaşılamazdı. Ezberlerden uzak, bir yerlerde bir gerçek olmalıydı. Yaşananları anlamlı kılacak basit ama gerçek bir şey?
Ne kaldı geriye? Dedi.
Açtım avuçlarımı. Bolca hayal kırıklığı, sırtımda ayak izleri ve kalbimde derin bir bıçak yarası. Hem de hiç beklemediğim bir anda, gözümün içine baka baka ve oldukça soğukkanlılıkla saplanmış... İnandığım her şeyi sorgulamak işte tam da böyle bir zamanın gerekliliğiydi.
Değdi mi şimdi? Dedi.
Değdi mi bütün bu olanlara? diye sordum ben de kendime. Bunları yaşamamak için ne yapmalıydım? Daha ne yapmalıydım?
Düşündüm dahası yoktu.
20.07.2013, Ankara
Yorumlar
Yorum Gönder