Aralık ayını çok severim. Yeni yıl öncesidir. Göksel’in doğum günü arkasından iş yerinde dışarıda çarşıda pazarda her yerde yeni yıl kutlamaları… Her yer, rengarenk, ışıl ışıl…
Boyumdan büyük yılbaşı ağacını süslemek, Ada’nın biz ağacı süslerken kendinden geçercesine heyecanlanışı… Annem bile neredeyse Noel Baba’ya inanacak... Bu yıl Noel Baba yine gelecek. Her yıl olduğu gibi… Belki bu sene adam olur da kapıdan girer! Böylece müftülerimizin içi rahat eder. Aslında “adam olsaydı kapıdan girerdi” diyen çok kıymetli aydın müftümüze bir tavsiyem var. Kendisine “Hediye Operasyonu” filmine gitmesini şiddetle öneririm zira orada Noel Baba akıllı elfler sayesinde kapıdan giriyor. Belki bacadan girme geleneğine getirilen bu modern yorumu daha çok sever kimbilir?
Burada müftü dahil, işin özünü kaçıranlara sesleniyorum. Siz de “Hediye Operasyonu” filmine gitseniz iyi olur. Tamamı 3D olan bu eğlenceli, muhteşem filmde kullanılan harika teknikler ve efektlerin arasında çok gerçek bir cümle var. Sevimli elflerin şaşkınlık içerisinde gözlerini kocaman açarak sordukları bir soru: “Bir çocuk önemli değil mi?” Çocukların hayalleri, çocukların duyguları, çocukların iyi, güzel, harika renkli dünyaları ve bu dünyanın daha eğlenceli, daha renkli, daha zengin olması için yaratılmış tüm masallar, tüm efsaneler, tüm şarkılar, tüm oyunlar ve daha uzayıp gider liste. Bütün bunlar önemsiz mi? Konu sadece kapıdan ya da bacadan girmek mi? Peki ya çocuğun renkli dünyası… O dünyaya girmek daha önemli değil mi? O saf harika dünyaya girmeyi başarmış Noel Baba’ya “şimdi sen git de adam ol gel mi” diyeceğiz? Yoksa böyle güzel bir amaç için uydurulmuş üstelik binlerce çocuğun hayalinde gerçek olan koca göbekli babacan Noel Baba’yı sevecek miyiz? Çocuğunu sevindiren baba, anne, anneanne, bir veli, bir bakıcı, bir öğretmen, bir tanıdık, bir eş, bir dosta “hadi canım, bırakın bu yeni yıl ayaklarını mı” diyeceğiz? Etrafımıza gerçek olmadığını bildiğimiz halde sevgi, umut, heyecan yaymanın bir bahanesi olan Noel Baba’ya arkamızı döneceğiz. Bizim kapımız açık Noel Baba… Üstelik bacamız da senin koca göbeğinin gireceği kadar büyük… Dev gibi bir ağaç süsledik. Kızımız Ada Nil yeni yıla bir hafta kala her sabah koşarak ağacın altına gidiyor ve hediye var mı diye bakıyor. Geceden getirdiğin hediyeler onu çok mutlu ediyor. Ve biz annesi ve babası ve hatta anneannesi O’nun hediye paketi açarken i heyecanı için bütün bir ömrümüzü vermeye hazırız. Sen gel ister bacadan ister kapıdan… Biz Mevla’nanın torunları sana kapımızı açtık. Nereden istersen oradan girebilirsin!
Herkese mutlu yıllar…
Çin’in Wuhan kentinde ilk Covid-19 vakası açıklandığında hayat normal seyrinde devam ediyordu. Hemen hemen herkesin en az bir sosyal medya hesabı vardı ve her zamanki paylaşımlar yapılıyordu. Çin’de başlayan, dünyayı saran salgın bize sanki hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorduk. Taaki 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk Covid-19 vakası açıklanana kadar. Hastalığa yakalananların sayısı önce 1, sonra 5, sonra 25, 50 derken kısa sürede 1000’leri buldu. Ve ölümler… 17 Mart’ta ilk ölüm açıklandı. Demek gerçekten bu hastalıktan ölünebiliyordu. Umre’ye giden Hacılar dendi önce yurtdışına gidip gelen tarifeli uçak seferleri gözden kaçtı ya da yük taşımacılığı yapan uluslararası nakliyat gemileri. Toplum “duyarlılar” ve “duyarsızlar” olarak ikiye ayrılmıştı sanki. Bir grup işin ciddiyetini hemen kavrayıp tedbirler alıp, korunma çağrılarına uyarken, diğer grup sanki kendine hiç uğramayacakmışcasına umarsız hatta tenkit edildiğinde görevlinin yüzüne tükürecek kadar da cahil olabilmişt...
YAZARIN YORUMU: Ben bu metni geçen yıl kaleme almıştım bloguma koyamamıştım. Darısı bu yılın başına. Yürü ya kulum!
YanıtlaSil