Ana içeriğe atla

BABALARINI KAYBEDEN KIZLARA…

Onu çok severdim… O hep aklımda… Ablam annemin, ben babamın kızıydım. Babam gideli 2.5 yıl oldu… Bana onu çağrıştıran o kadar çok şey var ki… Okul zili, okul bahçesi, bir öğrenci, bir öğretmen, Andımız, İstiklal Marşı, Bayrak törenleri, Beypazarı, Safranbolu, Kehribar bir tespih, askılı pantolon giyen bir adam, kanser hastası, yakını kanserden ölen biri, babamın kankası Zeki amca, annem, amcam, halalarım… Zambaklar, ıhlamurlar, evimiz, balkonumuz, çam ağaçları, guguk kuşları, motosikletler, yaz akşamları… Cesaretimin kırıldığı anlar, moralimin bozulduğu durumlar, eski bir pikap, eski bir plak, bir Çobanoğlu türküsü, Neşet Ertaş, Arif Sağ, Oktay Akbal, dolmakalem, mürekkep, mürekkepli kırmızı dolma kalem, mürekkepli kırmızı mavi kalem, siyah kalem, yıllık plan... Onu o kadar çok özlüyorum ki… Ev arkadaşım bir gün babasının fotoğrafını alıp onunla konuşmuş ve ağlamıştı. Ben babasının yeni öldüğünü düşünmüştüm. Eve yeni taşındığım için babası ile ilgili geçmişini ve ayrıntıları henüz bilmiyordum. Sordum. Baban ne zaman öldü? "2 yıl önce" dedi. Onu o kadar özledim ki diyerek ağlamaya devam etti. İşte o an babamı kaybetmekten ve onu kaybettikten sonra özlemekten çok korktum. Kaybettikten sonra özlemek… Ölüm işte tam da böyle bir şeydi… “Cesur ol, hakkını ara, sen üstesinden gelirsin”… Babam bana hep böyle söylerdi. Bir baba kızına daha ne söylemeliydi ki… Bana kendi ayakların üzerinde dur. Kendi kararlarını ver ve kendine güven diyordu. Bendeki sarsılmaz özgüvenin başka bir açıklaması olamazdı. Nur içinde yat babacığım… Cesur ol, hakkını ara, sen üstesinden gelirsin…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SOSYAL MESAFE "BİRDENBİRE"

Çin’in Wuhan kentinde ilk Covid-19 vakası açıklandığında hayat normal seyrinde devam ediyordu. Hemen hemen herkesin en az bir sosyal medya hesabı vardı ve her zamanki paylaşımlar yapılıyordu. Çin’de başlayan, dünyayı saran salgın bize sanki hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorduk. Taaki 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk Covid-19 vakası açıklanana kadar.  Hastalığa yakalananların sayısı önce 1, sonra 5, sonra 25, 50 derken kısa sürede 1000’leri buldu. Ve ölümler… 17 Mart’ta ilk ölüm açıklandı. Demek gerçekten bu hastalıktan ölünebiliyordu.   Umre’ye giden Hacılar dendi önce yurtdışına gidip gelen tarifeli uçak seferleri gözden kaçtı ya da yük taşımacılığı yapan uluslararası nakliyat gemileri.  Toplum “duyarlılar” ve “duyarsızlar” olarak ikiye ayrılmıştı sanki. Bir grup işin ciddiyetini hemen kavrayıp tedbirler alıp, korunma çağrılarına uyarken, diğer grup sanki kendine hiç uğramayacakmışcasına umarsız hatta tenkit edildiğinde görevlinin yüzüne tükürecek kadar da cahil olabilmişt...

FİKRİMİN UZUN İNCE YOLU

İletişim sektörüne gireli 20 yıl oldu. 20 yıla neler neler sığdırmışım. Bugün dönüp bakınca ben bile şaşırıyorum.  TRT’de yapım asistanlığı ile başlayan serüvenim, sektörün farklı alanlarında çalışmama imkan sağlayacak kadar renkli ve zorluydu. Televizyon, gazete ve reklam ajanslarında çalışmak bana muhabirlik, metin yazarlığı, televizyon programcılığı (canlı-cansız her türlüsü), yönetmenlik, yapımcılık, koordinatörlük, ajans yöneticiliği ve son olarak bu koca listeye uluslararası projelerde iletişim uzmanlığı yapma imkanı sundu. Üniversitede iken “ne iş olsa yaparım abi” demeyin diye bize öğüt veren hocalarımıza, sektörde pek kulak asma şansı bulamadım. Sanırım yelpaze biraz mecburiyetten biraz da bu işlere fazlaca kafa yormaktan ve fazlaca gönül vermekten ötürü genişledi de genişledi. Ancak bir yerde bir yanlış vardı. Bu başlıkların her biri ayrı bir uzmanlık alanı değil miydi? Evet. Kesinlikle öyle. Bundan sonraki yolumda işte tüm bu uzmanlıkların dağarcığımda bıraktığı tecrüb...

25+

Moralle devam… 46 yaşındayım. Kendi sektörümde 25. yılım. 25 yılda 4 farklı teknoloji gördüm. Telesine cihazı, 1 inç bantlar, betacamlar, analog sistem ve bu sistemlerden dijital bir dünyaya geçiş. Kurgunun dijital sistemlere taşınması ve son olarak sosyal ağlar, dijital içerikler, akıllı telefonlarla değişen iş ve iş yapma biçimleri ve giderek her şeyin dijital olması. Her fırsatta tekrarlıyorum. Bu işe aşığım. Asla bir konuda “tamam artık her şeyi öğrendim”diyemiyorsunuz. Sanırım işin en sihirli yanı. Burada iki noktayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Günlük, anlık olarak yenilenme ve öğrenme ile kendinize format atacak kadar yenilikçi öğrenme birbirinden farklı şeyler. Biri sizi günceller ama diğeri sizi değiştirir, dönüştürür. Hele bir de benim gibi sürekli yeni bir şeyler öğrenme ve deneyimleme peşinde iseniz yani öğrenmeyi seviyorsanız iletişim sektörüne giren, girmeyi düşünen, yeni girmiş olan ya da umutsuzca bu sektörden bir şey olmaz diyenler size sesleniyorum; “Morale...