Ana içeriğe atla

NOEL BABA YİNE GELDİ


Aralık ayı gelince bir telaştır başlar ... 

Bu yıl Noel Baba gelecek mi? 
Yıl ne kadar kötü geçerse geçsin yılın son günleri hep güzeldir. 
Ben yeni yılı önemsiyorum. Yılın son günlerine veda ve yeni yıla merhaba demek için selam duran heryeri ve herkesi heyecanla izliyorum. Caddelerin ışıl ışıl yanışını, alışveriş merkezlerindeki süslemeleri, mağazaların kırmızı hediye paketlerini... İnsanların telaşlarını seviyorum. Yılbaşı sofrası için alınan özel örtüleri, camların önünü süsleyen bibloları, her sene özenle süslenen yılbaşı ağacını ve ağacın tepesindeki yıldızı ve en çok da usul usul yağan karın dinginliği ile evin karanlık salonuna düşen yeni yıl ağacının ışıklarını, Ada’nın Noel Baba’ya inanıp ona verilmek üzere bize liste yazdırışını, listekileri alıp paketleri gizlice eve sokma çabamızı ve Ada uyuduktan sonra ağacın altına koyuşumuzu, akşam Noel Baba gelmiş diyerek Ada’yı uyandırışımızı ve Ada’nın yumuk yumuk gözleriyle yarı uykulu ağaca doğru koşuşunu ve sonra bana dönüp “anne evimizde baca yok Noel Baba eve nerden giriyor?” diye soruşunu, annemin Ada için hazırladığı mini sepete minik minik hediyeler yerleştirmemizi, yeni yıl öncesi Defne’yle buluşup bir cafede havuçlu kek eşliğinde içilen sıcak bir kahveyi ve ışıklarla donanmış sokağa bakarak sohbet etmeyi seviyorum.

Yeni yıl öncesini seviyorum. 
Yeni yılın hayatımıza yeni bir şeyler getirebilme ihtimalini seviyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SADELİK ÜZERİNE

Leonardo da Vinci, sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir der. Platon önümüzü görmenin formülünü, günlük hayatın mekanizmasını sadeleştirmek olarak sunar. Sadelik…  Tüketim çılgınlığından sıkılanların mutlu olma biçimi ve günlük yaşamda yeni trend. Sade yaşamı benimseyen insanların ortak özelliklerine bakın. Bir ideal uğrunda koşarlar. Kesinlik ve netlik duyguları gelişkindir. İç dünyalarındaki uyumun ölçüsü kendilerindedir. Dünyaya karşı sorumluluk hissederler. Sanatta sadelik ise, tıpkı yaşamdaki sadelik gibi değerli... Özel... Sadelik insanlık tarihi kadar eski. Descartes, “karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanların ortak yanlışıdır” der. Hegel, minimalist yaklaşımı, sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik olarak tanımlar. Kant ise akla hem de saf akla hitap eden ve sadece saf akıl ile haz alınan bir güzellik olarak kabul eder minimalizmi.  Sadelik, 1960’larda modern sanat ve müzikte “minimalizm akımı” olarak değerini bulur. Görsel sanatlar...

25+

Moralle devam… 46 yaşındayım. Kendi sektörümde 25. yılım. 25 yılda 4 farklı teknoloji gördüm. Telesine cihazı, 1 inç bantlar, betacamlar, analog sistem ve bu sistemlerden dijital bir dünyaya geçiş. Kurgunun dijital sistemlere taşınması ve son olarak sosyal ağlar, dijital içerikler, akıllı telefonlarla değişen iş ve iş yapma biçimleri ve giderek her şeyin dijital olması. Her fırsatta tekrarlıyorum. Bu işe aşığım. Asla bir konuda “tamam artık her şeyi öğrendim”diyemiyorsunuz. Sanırım işin en sihirli yanı. Burada iki noktayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Günlük, anlık olarak yenilenme ve öğrenme ile kendinize format atacak kadar yenilikçi öğrenme birbirinden farklı şeyler. Biri sizi günceller ama diğeri sizi değiştirir, dönüştürür. Hele bir de benim gibi sürekli yeni bir şeyler öğrenme ve deneyimleme peşinde iseniz yani öğrenmeyi seviyorsanız iletişim sektörüne giren, girmeyi düşünen, yeni girmiş olan ya da umutsuzca bu sektörden bir şey olmaz diyenler size sesleniyorum; “Morale...

SOSYAL MESAFE "BİRDENBİRE"

Çin’in Wuhan kentinde ilk Covid-19 vakası açıklandığında hayat normal seyrinde devam ediyordu. Hemen hemen herkesin en az bir sosyal medya hesabı vardı ve her zamanki paylaşımlar yapılıyordu. Çin’de başlayan, dünyayı saran salgın bize sanki hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorduk. Taaki 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk Covid-19 vakası açıklanana kadar.  Hastalığa yakalananların sayısı önce 1, sonra 5, sonra 25, 50 derken kısa sürede 1000’leri buldu. Ve ölümler… 17 Mart’ta ilk ölüm açıklandı. Demek gerçekten bu hastalıktan ölünebiliyordu.   Umre’ye giden Hacılar dendi önce yurtdışına gidip gelen tarifeli uçak seferleri gözden kaçtı ya da yük taşımacılığı yapan uluslararası nakliyat gemileri.  Toplum “duyarlılar” ve “duyarsızlar” olarak ikiye ayrılmıştı sanki. Bir grup işin ciddiyetini hemen kavrayıp tedbirler alıp, korunma çağrılarına uyarken, diğer grup sanki kendine hiç uğramayacakmışcasına umarsız hatta tenkit edildiğinde görevlinin yüzüne tükürecek kadar da cahil olabilmişt...