Ana içeriğe atla

COOKART ve BİZ

Yemekle aranız nasıl? Bu da soru mu şimdi. Herkesin iyidir. Bir kere herkes yemek yemeyi sever. Hele lezzetli yemeklere herkes bayılır. Bol soslu makarnalar, harika salatalar, tadı damağınızda kalan çorbalar... Sadece pahalı restoranlarda yiyebileceğinizi zannettiğiniz daha pek çok lezzet...
Eşim yemeklerimi beğenmiyor! Hep aynı yemekleri yapıyorum. Ben hiç sos bilmem. Hazır yemekten sıkıldık valla. Şöyle lezzetli bir çorba olsa da içsek. Ya crème brule.? Olsa da yesek?
Size yemek üzerine kurulmuş çok çook ve çooook cümleler türetebilirim ama en iyisi herkes kendi cümlesine konsantre olsun. Zira şimdi anlatacaklarım cümleniz ne olursa olsun mutlaka ilginizi çekecek.
Efendim olay şöyle başladı. Günlerden bir gün işyerinde nefes alamamak ve sürekli sorunlarla boğuşmaktan bunaldığım bir anda aklımdan ağlamaklı cümleler geçiyordu. Allahım bu daha ne kadar devam edecek.? Ben hiç nefes alamayacak mıyım? Kendi kendime acıyor, offlayıp puffluyordum. Sanki ilahi bir güç beni duymuştu. O sırada “Biz yemek kursuna gidiyoruz siz de düşünür müydünüz?” Özlem’in ince sesiydi bu biraz da umutsuzca ve çekinerek sormuştu. İşte dedim kendime bu bir işaret. Buna sarılmalısın. Bir yandan kendi kendime bulduğum bu çözüme seviniyor diğer yandan da Ada’yı ve Göksel’i düşünüyordum. Ben kurstayken ne yapacaklardı.? Ada’ya kim bakacaktı? Ancak bu soruların cevabını bekleyecek durumda değildim ve hemen “tabiii tabii çok sevinirim” dedim.
Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. Evet kendimizi Cookart’ın kapısında buluvermiştik. İlk şoku apartmanın önüne gelip beş on adım ilerleyince yaşadık. Bir kere kapı açılıp içeri girdiğimiz anda gördüğümüz manzara bizi hemen içine çekti. Kapıda bembeyaz önlüğü, güleryüzüyle harika şef Cemre ve sevimli, sıcak mutfağı... Cemre gerçekten harika bir şef ve Cookart’ın yaratıcısı.
Cookart, herşeyden önce yoğun ve yorgun geçen bir haftanın sonunda kendimizi zor attığımız bir eğlence mekanı. İkincisi ağırlama yemekleri ve sofra kurallarını hem de üst düzeyde öğrendiğimiz keyifli bir okul. Üçüncüsü kendimizi mutfakta sınadığımız ve yeni dünyalara yelken açtığımız bir fırsat noktası ve dördüncüsü harika şef Cemre’den yemeğe ve dünya mutfaklarına dair tüyolar aldığımız gizli bir sığınak.
Biz yedi -sonradan Ada’da müdavimi oldu- sekiz kişi 4 haftada neler öğrendik neler? Tatlısından çorbasına, balığından tavuğuna pek çok lezzetli tarif aldık. Şimdi buradan sizlere tarif vermeyeceğim tabii ki. Ben Cemre kadar cömert değilim üzgünüm. Sofra kurallarını öğrendik. Dedikodu yaptık. Gır gır şamata bir kursu böyle kapattık ve nihayet sekiz kişi Cookart sertifikası almaya hak kazandık.
Geçtiğimiz Cumartesi Cook Art sertifikası almaya hak kazanmış sekiz mutfak dostunu ve anılarını bir sonraki yazımda anlatacağım ama şimdilik orada çok eğlendiğimizi söyleyebilirim. Her Cumartesi 18.00’de başlayan ve 21.00’lere kadar uzayan bir ayin yerinde şarap ve lezzetli, yemeklere kim hayır diyebilirdi ki?
Mutfakla ilgisi olanların bu yazıdan sonra ilk işleri telefona sarılmak olmalı ama esas lafım “benim mutfakla hiç ilgim yok” diyenlere: Kesinlikle gitmeli ve ne çok şey kaçırdığınızı görmelisiniz. Çünkü ben kendi adıma çok şey öğrendim ve çok eğlendim. Size de samimiyetle tavsiye ederim.
Bon appetit.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SOSYAL MESAFE "BİRDENBİRE"

Çin’in Wuhan kentinde ilk Covid-19 vakası açıklandığında hayat normal seyrinde devam ediyordu. Hemen hemen herkesin en az bir sosyal medya hesabı vardı ve her zamanki paylaşımlar yapılıyordu. Çin’de başlayan, dünyayı saran salgın bize sanki hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorduk. Taaki 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk Covid-19 vakası açıklanana kadar.  Hastalığa yakalananların sayısı önce 1, sonra 5, sonra 25, 50 derken kısa sürede 1000’leri buldu. Ve ölümler… 17 Mart’ta ilk ölüm açıklandı. Demek gerçekten bu hastalıktan ölünebiliyordu.   Umre’ye giden Hacılar dendi önce yurtdışına gidip gelen tarifeli uçak seferleri gözden kaçtı ya da yük taşımacılığı yapan uluslararası nakliyat gemileri.  Toplum “duyarlılar” ve “duyarsızlar” olarak ikiye ayrılmıştı sanki. Bir grup işin ciddiyetini hemen kavrayıp tedbirler alıp, korunma çağrılarına uyarken, diğer grup sanki kendine hiç uğramayacakmışcasına umarsız hatta tenkit edildiğinde görevlinin yüzüne tükürecek kadar da cahil olabilmişt...

FİKRİMİN UZUN İNCE YOLU

İletişim sektörüne gireli 20 yıl oldu. 20 yıla neler neler sığdırmışım. Bugün dönüp bakınca ben bile şaşırıyorum.  TRT’de yapım asistanlığı ile başlayan serüvenim, sektörün farklı alanlarında çalışmama imkan sağlayacak kadar renkli ve zorluydu. Televizyon, gazete ve reklam ajanslarında çalışmak bana muhabirlik, metin yazarlığı, televizyon programcılığı (canlı-cansız her türlüsü), yönetmenlik, yapımcılık, koordinatörlük, ajans yöneticiliği ve son olarak bu koca listeye uluslararası projelerde iletişim uzmanlığı yapma imkanı sundu. Üniversitede iken “ne iş olsa yaparım abi” demeyin diye bize öğüt veren hocalarımıza, sektörde pek kulak asma şansı bulamadım. Sanırım yelpaze biraz mecburiyetten biraz da bu işlere fazlaca kafa yormaktan ve fazlaca gönül vermekten ötürü genişledi de genişledi. Ancak bir yerde bir yanlış vardı. Bu başlıkların her biri ayrı bir uzmanlık alanı değil miydi? Evet. Kesinlikle öyle. Bundan sonraki yolumda işte tüm bu uzmanlıkların dağarcığımda bıraktığı tecrüb...

25+

Moralle devam… 46 yaşındayım. Kendi sektörümde 25. yılım. 25 yılda 4 farklı teknoloji gördüm. Telesine cihazı, 1 inç bantlar, betacamlar, analog sistem ve bu sistemlerden dijital bir dünyaya geçiş. Kurgunun dijital sistemlere taşınması ve son olarak sosyal ağlar, dijital içerikler, akıllı telefonlarla değişen iş ve iş yapma biçimleri ve giderek her şeyin dijital olması. Her fırsatta tekrarlıyorum. Bu işe aşığım. Asla bir konuda “tamam artık her şeyi öğrendim”diyemiyorsunuz. Sanırım işin en sihirli yanı. Burada iki noktayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Günlük, anlık olarak yenilenme ve öğrenme ile kendinize format atacak kadar yenilikçi öğrenme birbirinden farklı şeyler. Biri sizi günceller ama diğeri sizi değiştirir, dönüştürür. Hele bir de benim gibi sürekli yeni bir şeyler öğrenme ve deneyimleme peşinde iseniz yani öğrenmeyi seviyorsanız iletişim sektörüne giren, girmeyi düşünen, yeni girmiş olan ya da umutsuzca bu sektörden bir şey olmaz diyenler size sesleniyorum; “Morale...