Ana içeriğe atla

BUGÜN ANNELER GÜNÜ...

Bugün anneler günü. Kızım bana güzel bir şiir yazmış ve harika bir de resim yapmış... Bizim evde kutlamalar dün başladı. Daha ayakkabılarımı çıkarmadan Ada yanıma koştu ve heyecanla okul çantasından çıkardığı şeyi arkasına saklayarak ‘sana süprizim’ var dedi, ekledi: ‘Anne sen çilek reçeli seversin di mi’. Sevmesem de sevesim geldi çilek reçelini. Öyle güzel sordu öyle heyecanlı baktı ki! Okulda küçük bir kavanoza reçel koymuş ve görseniz kavanozu nasıl süslemiş…
Hatırlıyorum ben de küçükken anneme plastik bir tuzluk almıştım (gülmeyin) tuzluk ne alaka diyenler olabilir. O zamanlar modaydı ve ayrıca param ona yetmişti sanırım. 
Anneler günü dolayısıyla birkaç şey yazmak için bloğumu açtığımda gördüklerim canımı sıktı. Son yazımı Ekim’de yayınlamışım ve bu arada kimse bana not yazmamış. 
Ben nasıl dağıttım böyle bana neler oldu inanın ben bile bilmiyorum. 
En yakın arkadaşlarım bizi unuttun diye sitem ediyor, annem ‘kızım geliyorum gidiyorum hiç konuşmuyorsun’ diyor, eşim kendisiyle yeterince ilgilenmediğimden şikayetçi, Ada en ufak bir ihmalde ‘anne benden daha mı önemli’ diye soruyor. İşyerine zaten artık yetmek, yetişmek diye bir şey sözkonusu değil zira çalışsan 25 saat çalışmanı gerektirecek kadar iş var (çok şükür).
Peki ben ne yapıyorum. Ben de 10 yıl önce bir hızla başlayıp, dersleri 1 yılda bitirip tezde yayılan yayıldıkça yayılan sonra atılan bir öğrenci olarak aftan istifade yüksek lisans maceramı tamamlamaya gayret ediyorum. Ne üzerine yazıyorum derseniz ‘Avrupa Yakası’ üzerine diyebilirim şimdilik sadece. Doğrusunu isterseniz gündüz iş akşam ders biraz zor oluyor. Ama az kaldı. Biraz daha gayret biraz daha sabır diyorum kendime. 
Peki tezi yazınca ne olacak.? Size bir müjdem var. Daha düzenli ve daha zengin içeriklerle bloguma daha çok yazı yazacağım. İhmal ettiğim arkadaşlarımı daha çok arayacağım. Gitmeyi planladığım birkaç kurs var ama onlara ilişkin bilgileri gerçekleşince paylaşacağım. Daha çok eğlenecek, daha çok okuyacağım. Daha çok film seyredip, spor yapacağım. Biraz biraz mı baya bayağı zayıflayacağım. Harika planlarım var. 1 yıllık ‘hayata mola’ dönemi tezimi verince sona erecek. Sizlere çok güzel şeyler yazacağım çooook! 
Hepinizin anneler günü kutlu olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SADELİK ÜZERİNE

Leonardo da Vinci, sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir der. Platon önümüzü görmenin formülünü, günlük hayatın mekanizmasını sadeleştirmek olarak sunar. Sadelik…  Tüketim çılgınlığından sıkılanların mutlu olma biçimi ve günlük yaşamda yeni trend. Sade yaşamı benimseyen insanların ortak özelliklerine bakın. Bir ideal uğrunda koşarlar. Kesinlik ve netlik duyguları gelişkindir. İç dünyalarındaki uyumun ölçüsü kendilerindedir. Dünyaya karşı sorumluluk hissederler. Sanatta sadelik ise, tıpkı yaşamdaki sadelik gibi değerli... Özel... Sadelik insanlık tarihi kadar eski. Descartes, “karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanların ortak yanlışıdır” der. Hegel, minimalist yaklaşımı, sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik olarak tanımlar. Kant ise akla hem de saf akla hitap eden ve sadece saf akıl ile haz alınan bir güzellik olarak kabul eder minimalizmi.  Sadelik, 1960’larda modern sanat ve müzikte “minimalizm akımı” olarak değerini bulur. Görsel sanatlar...

FİKRİMİN UZUN İNCE YOLU

İletişim sektörüne gireli 20 yıl oldu. 20 yıla neler neler sığdırmışım. Bugün dönüp bakınca ben bile şaşırıyorum.  TRT’de yapım asistanlığı ile başlayan serüvenim, sektörün farklı alanlarında çalışmama imkan sağlayacak kadar renkli ve zorluydu. Televizyon, gazete ve reklam ajanslarında çalışmak bana muhabirlik, metin yazarlığı, televizyon programcılığı (canlı-cansız her türlüsü), yönetmenlik, yapımcılık, koordinatörlük, ajans yöneticiliği ve son olarak bu koca listeye uluslararası projelerde iletişim uzmanlığı yapma imkanı sundu. Üniversitede iken “ne iş olsa yaparım abi” demeyin diye bize öğüt veren hocalarımıza, sektörde pek kulak asma şansı bulamadım. Sanırım yelpaze biraz mecburiyetten biraz da bu işlere fazlaca kafa yormaktan ve fazlaca gönül vermekten ötürü genişledi de genişledi. Ancak bir yerde bir yanlış vardı. Bu başlıkların her biri ayrı bir uzmanlık alanı değil miydi? Evet. Kesinlikle öyle. Bundan sonraki yolumda işte tüm bu uzmanlıkların dağarcığımda bıraktığı tecrüb...

25+

Moralle devam… 46 yaşındayım. Kendi sektörümde 25. yılım. 25 yılda 4 farklı teknoloji gördüm. Telesine cihazı, 1 inç bantlar, betacamlar, analog sistem ve bu sistemlerden dijital bir dünyaya geçiş. Kurgunun dijital sistemlere taşınması ve son olarak sosyal ağlar, dijital içerikler, akıllı telefonlarla değişen iş ve iş yapma biçimleri ve giderek her şeyin dijital olması. Her fırsatta tekrarlıyorum. Bu işe aşığım. Asla bir konuda “tamam artık her şeyi öğrendim”diyemiyorsunuz. Sanırım işin en sihirli yanı. Burada iki noktayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Günlük, anlık olarak yenilenme ve öğrenme ile kendinize format atacak kadar yenilikçi öğrenme birbirinden farklı şeyler. Biri sizi günceller ama diğeri sizi değiştirir, dönüştürür. Hele bir de benim gibi sürekli yeni bir şeyler öğrenme ve deneyimleme peşinde iseniz yani öğrenmeyi seviyorsanız iletişim sektörüne giren, girmeyi düşünen, yeni girmiş olan ya da umutsuzca bu sektörden bir şey olmaz diyenler size sesleniyorum; “Morale...